GURUBUN KONUSU: Sanat Akımları
GURUP YÖNETİCİSİ: Üzeyir LEVENT
GURUP ÜYELERİ: Kemal ÇALIŞKAN, Turgut ARTİM, Ramazan DEMİREL, Tahsin BOZKURT
SANAT AKIMLARI KONU BASLIKLARI
- Sanat Akımları
- Klasizim
- barok
- neoklasizim
- realizm
- empresyonizm
- puantizm
- post empresyonizm
- fovizm
- kübizm
- sürrealizm
- eksperesyonizım
- sembolizm
- dadaizim
- fütürizim
- metafizik resim
- süprematizim
SANAT AKIMLARI
BAROK; 17. yüzyılın başında Avrupa’da yepyeni bir sanat üslubunun doğduğuna tanık olunur. Bu yeni üslup, Rönesans üslubundan ayrı, hatta ona tümüyle karışt bir sanat üslubudur. Sanat tarihçileri, yalnız resim, heykel ve mimarlığı değil, diğer sanat dallarını da kapsayan, temelde Rönesans’tan farklı, yeni bir dünya görüşüne dayanan bu üsluba “Barok Sanat” adını vermişlerdir. Barok sözcüğü, Portekizce “Barucca” sözünden gelir. Portekizce’de garip biçimli, eğri-büğrü incilere verilen bu küçültücü ad, aradan yüzyıl geçtiği halde Rönesans ilkelerine bağlılıkta direnen tutucu kişilerce konulmuştu. Barok döneminde resimler hem duvar, hem de tuval üzerine yapılmaktaydı. Bu akımın en büyük ustaları; Caravaggio, Rubens, Rembrandt ve Valezquez'dir.
NEOKLASİZM; 18. Yüzyılda, sanatta bir takım yeni gelişmeler kendini göstermiştir. Örneğin sanatçılar için tabiat, aile, aile hayatı, iyilikseverlik gibi çeşitli duyguların sanatçıları ilgilendirmesi ve bu konuların ele alınıp işlenmesi, bu gelişmelerin kayda değer bir bölümüdür. Fransa'da doğan bu anlayış, Sanat Tarihi dilinde "Neo-Klasik Dönem" olarak adlandırılmıştır. Bu dönemde, eski Yunan ve Roma tarzı tekrar canlandırılmıştır. Bu akım özellikle Barok Sanatı'nın aşırı süslemeciliğine duyulan bir tepkidir. Neoklasik resmin teknik özellikleri; ışığın getirdiği etkilerden uzak, perspektif ve derinlik aramayan, arka plana ağırlık veren -keskinleşen- çizgilerdir. Bu akımın en büyük ustası Jacques Louis David'dir.
REALİZM (19.yy 2. yarısı} 19.yy'lın 2.yarısında buhar makinasının Bulunması, endüstriyel gelişmeler, toplumsal sınıfların oluşması ,duygular dünyasından insanı gerçekler dünyasına iter. İşte sanatçılar da bu gelişmelere tepki olarak Realist (gerçekçi) çalışmalara imza atarlar. İşçiler, tarlada çalışanlar, kenar kentler resmin konusu olur.
EMPRESYONİZM; İzlenimcilik anlamına gelen empresyonizmde sanatçılar dış dünyaya ait olanı; ışığı, renkleri, tepkileri, hüzünleri işlemekte ve yakalanan anlık konuları resmetmektedir. Bu akım ışık ile resim yapma olarak tanımlanmaktadır. İzledikleri temel kaynak güneştir. Konu ışık yansımaları arasında kaybolmuştur. 17. yüzyılda doğan Barok üslup, hayli değişmiş olarak 18. yüzyılda da varlığını sürdürmüştür. Barok sanatın gölge-ışık karşıtlığına dayanan çarpıcı, içe işleyici dramatik etkisi giderek kaybolmuş ve yerini daha yumuşak bir üsluba bırakmıştır. Bu dönemde ressamlar, atelyelerin loş ortamından çıkıp güneş ışığı altında resim yapmışlardır. Bu dönemin en önemli temsilcileri Claude Monet, Auguste Renoir, Vincent van Gogh, Cezzanne, Toulouse Leatrec, Sisley, Camille Pissarro'dur.
PUANTAİZM (yeni izlenimcilik) Empresyonizme tepki olarak doğmuştur. Empresyonizm'de ışık o denli ön plana çıkmıştır ki, kısır bir döngüye girilmiştir . Biçim, düşünsel içerik, konu önemini kaybetmiştir.Her şey ışıkların altında erimektedir. Puantailistler renge önem verirler, öyle ki rengin değerini kaybetmemesi için renkleri noktalar şeklinde karıştırmadan yan yana kullanırlar . Yeşil elde etmek içim mavi ve sarıyı yanyana kullanmak gibi.
POST EMPRESYONİZM Empresyonizm doğaya bir fotoğraf makinasının objektifinden bakar gibi bakıyordu .O anki ışığı , renkleri yakalamak gerekiyordu. Dolayısıyle hızlı çalışmak gerekiyordu,renkler ön plana çıkmış şekillerde bir belirsizlik başlamıştır. Bu sınırlı kuralların dışına çıkmak isteyen bazı empresyonist sanatçılar doğayı kendi konuları ,yaşam biçimleri içinde anlatmışlardır. Konturlar da renklerle birlikte önem kazandı, parlak, canlı renkler kullanarak gerektiğinde abartmalardan çekinmemişlerdir. Sanatçıların duygu ve iç dünyaları önem kazandı. Bu sanatçıların cesur çalışmaları kendilerinden sonraki bir çok akıma öncülük etti . En önemli temsilcileri: Cezanne, Van Gogh, Gauguin,Tolouse Lautrec.
FOVİZM (19.yy sonu 20.yy başı) Fovizm de Empresyonizme tepki olarak doğan sanat akımlarındandır. Saf renklerin coşkuyla kullanıldığı Fovizm kısa bir zaman ( 3 yıl )yaşam bulmasına rahmen kendinden sonraki sanatlara ilham kaynağı olmuştur. Fovizmde renklerin işlevi duyguyu anlatmaktır. Renk zenginliği bir kaç renk ile sınırlıdır. Tüpten çıkmış saf boyaların doğrudan kullanıldığı bir sanat akımıdır. Üç boyutlu mekan anlayışı ortadan kalkar, doğayı resmederken geleneksel mekan anlayışına karşı çıkarlar. Dışavurumcu bir çizgileri vardır.
KÜBİZM; Kübizm, 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan bir sanat akımıdır. Kübizm'de nesneler parçalanıp, ayrıştırılır ve tekrar düzenlenir. Sanatçı objeyi tek noktadan bakarak resmetmek yerine, pek çok noktadan bakarak objeyi daha geniş bir baglamda gözler önüne serer. Genelde yüzeyler, hiçbir tutarlı derinlik duygusu gözetmeden, görünüşte rastgele köşelerde kesişir. Arka fon ve figür, kübizmin karakteristik özelliklerinden olan belirsiz, sığ alanı yaratabilmek için birbirinin içine işlemiş olarak yer alır. Kübizm, Pablo Picasso ve Georges Braque tarafından 1907 yılında başlatılmıştır. Picasso ve Braque, fovistlerden(fovizm), Afrika heykelinden, ressam Paul Cezanne ve Georges Seurat’tan etkilenmiştir. Kübizm, 1910 yıllarında iyice yaygınlaşmıştır.
SÜRREALİZM; Sürrealizm (Gerçeküstücülük), 20. yy.’ın başlarında Avrupa’da ortaya çıkan bir sanat akımıdır. Şair ve ressamlar I. Dünya Savaşı’nın yol açtığı yıkım karşısında, dehşete kapılmış, akılcı tutuma karşı tavır alarak, bilinç dışının düşsel dünyasına yönelmeye başlamışlardı. 1924’te yayımladıkları Gerçeküstücülük Bildirgesi’nde düşüncenin aklın denetimi olmadan ve ahlâk gibi engelleri hiçe sayarak, ortaya konmasını savundular. Yapıtlarında nesneleri alışılmamış biçimlerde betimleyen Gerçeküstücü sanatçılar, çoğunlukla düşlerin gizli dünyasını dile getirmeye çalıştılar. Bazen de nesneleri kendi doğal ortamlarından çıkartarak şaşırtıcı, düşsel bir ortama taşıdılar. Gerçeküstücülük Akımı’nın Belçika’daki en önemli temsilcisi olan René Magritte (1898-1967) akıl ile akıl dışı arasındaki çizgiyi yok eden resimler yaptı. Bacakları kadın, üstü balık bir denizkızı; kartal tepeli bir buzul, eğik Pizza Kulesi’ni destekleyen bir kuş tüyü çarpıcı tablolarında yer alan ilgi çekici görüntülerdendir. 1920’den başlayarak, Gerçeküstücülerle ilişki kuran İspanyol ressamı Ruan Miro (1893-1983) beklenmedik biçimler ve renkler kullandı. Resimlerinde yer alan kadın, kuş, yıldız gibi kendine özgü biçimlerdeki motiflerle düşsel görüntüler yarattı. Bu büyülü motiflerle çocuksu bir dünya kurdu. Gerçeküstücülük Akımı’yla neredeyse özdeşleşen, Salvador Dali’nin (1904-1989) anılarından ve düşlerinden esinlenerek yaptığı resimlerinde eriyip akan saatler, gövdesinde çekmeceler taşıyan insanlar, boşlukta uçan eşyalar yer alır.
EKSPRESYONİZM; Ekspresyonizm, (Dışavurumculuk) 20. yüzyılın ilk yıllarında, izlenimciliğe tepki olarak doğan bir sanat akımıdır. Romantizmin bir başka şekli olan anlatımcılık, dış dünyanın İnsan üzerindeki etkisini belirtmeyi bir yana bırakır, gerçekçi görüşün yerine, sanatçının kendine özgü görüşü üzerinde durur. 1900-1935 yılları arasında gelişen akım doğayı ve toplumu nesnel bir bakış açısıyla betimlemeye karşı çıkarak, öznel ya da içsel gerçeğin yansıtılmasını savunmuştur. Özellikle Almanya'da sanat dallarının hepsinde etkili olan akım hem sanatta, hem de toplumda kabul edilmiş biçim ve geleneklere bir başkaldırı niteliği taşımaktadır. Ekspresyonistler ordu, okul, ataerkil aile ve imparatorluk gibi kurumların yerleşik otoritesine karşı çıkarak, toplum dışına itilmiş yoksulların, ezilmişlerin, akıl hastalarının, sokak kadınlarının ve eziyet edilen gençlerin yanında yer almışlardır. Akım, özellikle yaratıcı, yetenekli sanatçılara yeni bir düzenin ve yeni bir insanın yaratılmasında öncülük yapma gibi ince bir görev yüklemiştir. Eski dönemlere ait sanat ürünlerinde, nahif ve ilkel sanatta ve çocuk resimlerinde ilk belirtileri görülen, dışavurumculuk; en yetkin ve güçlü anlatıma görsel sanatlarda kavuşmuştur. Çizgi ve renk doğadan bağımsız kılınarak duygusal tepkileri yansıtmak amacıyla olabildiğince özgür bir biçimde kullanılmıştır. Kalın boya hamuru, yoğun renk, karşıt değerler ve biçimleri bozma (deformasyon) dışavurumculuğun en tipik özellikleridir. Vincent van Gogh'un resimle birlikte duygularını da anlatması nedeniyle bu hareketin öncüsü kabul edilir.
SEMBOLİZM; Edebiyetta gerçekçiliğin, resimde Empresyonizmin aşırı gitmelerine bir tepki olarak her iki alanda da 1880'li yıllarda, edinilen intibaların, sanatçıdaki düşünce ve görüşün tabiattan alınmış sembollerle dışa vurulması diyebileceğimiz bir akım başladı. Bu akıma o dönemde "Sembolizm" denildi. Sembolizmin öncülerinden Paul Gauguin'in bir hayranı olan eleştirmen Albert Aurier, yazdığı bir makalede Sembolizmi şöyle anlatmıştır; "Sanat eserlerinin amacı madem ki bir fikri ifade etmektir, o halde bir eser fikirci olmalıdır. İnsanları düşündürmelidir. Madem ki az çok herkesin anlayacağı bir biçim içinde ifadesini bulacaktır, o halde terkipçi olmalıdır. Düşünceyi, fikri, bir biçim altında dışarı vurduğuana göre semboller kullanılıyor demektir. Subjektiftir. Çünkü nesne, nesne olarak değil, sanatçıda uyandırdığı fikir olarak mevcuttur."
DADAİZM Birinci dünya savaşının yıkıcı etkisi sanatta bu akımla kendini göstermiştir. Amaçları parçalayarak, aykırı şeyler yaparak tepkilerini göstermektir (Duchamp
FOVİZM; Avrupa Sanatı’nın yirminci yüzyıldaki ilk büyük avangard sanat hareketi olan Fovizm , çoşkulu, doğalcılıkla ilgisi olmayan, keskin bir biçimde canlı renklerin kullanıldığı tablolarla karakterizedir. Tarzları esasen expresyonisttir ve genellikle çalışmalarında formları bozulmuş manzaralar belirleyici rol üstlenir. Fovistler, toplu olarak ilk sergilerini 1905’te Paris’te açtılar. İsimlerini, sergide bir eleştirmenin rönesansa gönderme yaparak, alaycı bir şekilde ‘'Donatello au milieu des fauves!'(Donatello vahşi canavarların arasında)diye bağırmasıyla buldular. Fauves(Fransızca,vahşi canavarlar) ismi tutuldu ve sanatçıların kendileri tarafından memnuniyetle kabul edildi. Bu başlık, sanatçıların kullandıkları keskin, aşındırıcı ve cesur renklerden ötürü uygundu. Fovizm, geleneksel resim ve heykel kuramlarını reddetti ve modern kavramlara, özellikle de makinelere ve harekete odaklandı. Cesur renk seçimleriyle sınırları zorlayan Paul Gauguin ve Vincent Van Gogh’un son dönem empresyonist çalışmalarından etkilenen Fovistler, bu etkilenmeyi bir adım ileriye taşıyarak çalışmalarında basitleştirilmiş desenlere de yer verdiler. Fovist hereketin gelişimini post-empresyonizm ve pointilizm etkiledi. Fovistlerin çalışmalarının çıkış noktası primitif sanat olmasına ve kısa sürmesine rağmen, Expresyonistlerin gelişiminde derin bir etki yarattılar. Fovist hareketin odak noktası,doğalcılıkla ilgisiz canlı renklerdir. Amaçları, renk seçimlerinin ışığında duyguların ifadesiydi. Ressam Gustave Moreau, öğrencilerini kalıpların dışındakini düşünmeye;bu düşüncelerini takip etmeye iten ve hareketin esin kaynağı olan profesördür. Hareketin liderleri arasında kabul edilen Henri Matisse ve Andre Derain, Moreau’nun önemli öğrencilerindendir. Fovist harekette zamanla daha öne çıkan Matisse, haz için sanat yaratmak istediğini ve sanatı bir dekorasyon ögesi olarak amaçladığını söylemiştir;bundan dolayı da aydınlık renkleri kullanması esasında çalışmalarındaki kompozisyonun huzurunu koruma çabası olarak anlaşılmalıdır. Fovizm 1908 yılında fovistlerin farklı hareketlere özellikle de kubizme geçmesiyle sonlanmıştır.
FÜTÜRİZM; 1910 yılından itibaren İtalyan ressamları, Carlo Carrà, Boccioni, Luigi Russolo ve sonra da Giacomo Balla, Gino Severini, Milano'da Marinetti ile buluşarak, XVIII. yüzyıldan o güne kadara durgunluk içinde bulunan İtalyan sanatının durumunu inceledikten sonra onu daha dinamik bir akım yoluyla canlandırmak ve bu suretle batı dünyası içinde kaybetmiş olduğu sanat ve fikir itibarını çağdaş espriye ulaştırmak suretiyle yeniden kazandırmak yolundaki düşüncelerini "Fütürist ressamlar" bildirisiyle genç sanatçılara duyurmayı kararlaştırmışlardır (1910) Fütürizmin doğuşu, kübizmin yayılmaya başladığı yıllara rastlar. Fütüristler, kübistlerin araştırmalarından faydalanmakla birlikte, resim alanında yeni buluşlara gitmişler ve dikkate değer eserler arasında o zaman başlıca fütürist ressamlar tarafından yapılmış eşzamanlık anlayışı içinde kübist tarza giden kompozisyonlar yer almıştır. Boccioni'nin "Elastiklik", Severini'nin "Uzayda Küre Şeklinde Genişleme" tabloları bunlar arasındadır. Dünden esaslı surette ayrılmış, bugünü geçerek geleceği, onun dinamik varlığına ulaşmayı amaç edinmiş olan Fütürizm, plastik durgunluktan (statik teknik) bir başka duruma geçişi (dinamik teknik) sembolleştirmiştir. Çoğunlukla hareketli konular seçilmiş, dansözler, karnaval sahneleri, fabrika, motor, son hızla giden otomobil, uçak, mekanik araçlar gibi boşluk içinde yer değiştiren, değişen temalar üstün tutulmuştur. 1914 - 1918 Dünya Harbi ile Fütürizm hızını kaybetmiş, fakat Marinetti prensiplerinden geri dönmemiştir. Empresiyonizm, fovizm, kübizm bazı sanat eleştirmenlerince bu sanat hareketlerine alaycı anlamda ve benzetmelerle verilen adlardı, Oysa fütürizm bir grup İtalyan sanatçısının filozofik, politik ve artistik ilkelere ve kavramlara göre oluşturdukları, niteliği ve amacı belli bir sanat hareketidir. Marinetti'nin manifestosundan bir yıl sonra, 1910 yılında resim sanatçıları Umberto Boccioni, Carlo Carrà, Luigi Russolo, Gino Severini, Giacome Balla Milano'da resim sanatı ile ilgili manifestolarını; Boccioni 1912'de fütürist heykeltıraşlık, Marinetti ve mimar Sant'Elia ile ortaklaşa, fütürist mimarlık manifestosunu yayınlamışlardır. Resim sanatçılarının manifestosunda, özetle, şu ilkelere yer verilmiştir: • Her türlü taklit formları hor görülmeli, özgün formlar yansıtılmalıdır. • Ahenk ve güzel duygular hegemonyasına son verilmelidir. Rembrand'ın, Goya ve Rodin'in eserleri kolaylıkla yıkılabilir. • Sanat eleştirisi yararsız ve zararlıdır. • Bütün eski sanat konuları terk edilmeli, onların yerine gurur ve hızla dolu yaşam ifade olunmalıdır. • Yenilikçileri sindirmek için kullanılan deli sıfatı bir şeref unvanı sayılmalıdır. • Hareket ve ışık maddeyi eritmelidir.
METAFİZİK RESİM 20.yylın başlarında Fütürizm'e tepki olarak doğdu. İçinde insanın olmadığı,değişik nesnelerin resmin içinde olduğu bir mekan vardır. Mitolojik dünyaya bir özlem vardır, Yalnızlık ve durgunluk hakimdir. Doğanın ötesinde bir düş dünyası konu alınır. KONSTRUKTIVIZM 20. y.y. ikinci on yillik suresi icinde aktif olan onemli bir sanat hareketidir. Hareket rusyada dogmus ve 1917 devrimini muteakiben etkinlik gostermistir. Yeni dogan bu dunya duzeni icerisinde sanatcinin bir muhendis ve bir bilim adami oldugunu kabul eden bu harekete bagli sanatcilar yeni kurulmakta olan bir duzenin yeni kurallara ihtiyac duyduguna inanmaktadir. Burjuva on yargilarina siddetle kersi cikan konstruktivistler sanat icin sanat fikri ve gercegin yorumu ve tasviri anlayisinada tepki gostermektedirler Materyalist tavri yeni bilimsel ve materyal bicimlerde belirlemeye calisarak toplumsal olarak faydali ve kullanilabilir seylerin yeni bicimlerin kaynagi oldugunu kabul ederlerdi. Toplumu ve sanati butunlestirme cabasinda makine ve insan bilinci zamanlarini yansitacak gucte olup 20. y.y. in degisen sartlarina uygun bir estetik yaratmak istiyorlardi. En onemli sanatcilari endustriyel desen, ahsap, metal ve seramikle birlikte film ve tiyatro ile ugrasan Vladimir Tatlin, tipografi, poster, fotograf ve film ile ugrasan Alexander Rodchenko mimari ve ic dekorasyonla ugrasan El Lissitzky ve insan duygularini sekillendiren psikolojik fenomen ve ic fenomenlere egilen Naum Gabo olmustur. Sanat tarihi icerisinde bu akima bagli olarak sekillenen en ilginc eser bir proje olarak kalan 3.Enternasyonale anitidir. Gelecege donuk eser olarakta unlenen bu eser uzay cagi dinanizmine uygun bir dusuncenin urunu olup masif bir spiral olarak teskilatlandirilmisti. icinde bir silindir, bir kup, bir kure asili olup, cesitli mimari mahalleri ihtiva edecekti.Bugun ayakta kalan en onemli konstruktivist eser ise moskovadak, Leninin mozolesidir. Vladimir Tatlin(1885-1953) Alexander Rodchenko(1891-1977) El Lissitzky(1890-1941) Naum Gabo(1890-1977) Vladimir Tatlin, Marinaio Tablosu - 1911
SUPREMATIZM 1913 de bir tavir olarak Rusya'da dogan akim; cagin mekanik dogasina uygun bir karaktere sahiptir. Doga goruntulerinin taklitini reddederek, geometrik formlarin temelini teskil ettigi bir ifadeselligi yeglemekteydi. Geleneksellesmis anlatim bicimlerini reddederek, yeni gercekleri yakalmaya calisiyordu. bu geometrize gercekler doganin kaosu icerisinde insanin yucelisini sembolize eden temel elemanlar olarak dogal olgular icinde bulunmayan goruntulerle uygulandi. Temel geometrik eleman kareydi. Konstruktivistler gibi sanatin faydaciligi savunmalarina ragmen onlardan ayrilan ferdiyetci bir tavri benimsemislerdi. sanatcinin muhendis ve bilim adami olmasi fikrine karsi cikarak, hur bir sanatci tipi olusturmayi hedeflediler. Sanat eserinin bilinc alti zihnin tezahuru oldugunu savunarak, insan yapisi meteryal ozunu degil, ama evrenin aciklanamaz bilinmezligini ifade icin bir arzu oldugunu ilke edinmislerdi.
liderim ilk satırı değiştirelim diyorum.
YanıtlaSilEwet. Sayın. Liderim değiştirelim turgut hocama kartiliyorum
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilÜzeyir hocam TRT ekininin üyelerin ve liderlerin isimlerini yazamazmısın daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum
SilYa Üzeyir hocam kemale söylermisin biraz derse dahil olsun
SilBiz burda ayni zamanda ders yapiyoruz bizim burda yaptigimiz her bir calisma her bir her bir tasarim vb gibi seyler bize puan getirtecektir ayni zamanda
Silelimize sağlık arkadaşlar
Sil
YanıtlaSilSANAT AKIMLARI VE SANATCILARI
MANIERISM
Michalengelo Buonorroti(1475-1564)
Jacopo Carucci da pantormo(1494-1556)
Francesco Parmiagianino(1503-1540)
Pieter Veronese(1525-1569)
El Greco(1541-1614)
FANTEZİ SANAT
BAROK DONEM VE KLASİSİZM
Caravaggio(1573-1610)
Annibale Carracci(1560-1609)
Giovanni Battista Tiepolo(1696-1870)
Antonio Canaletto(1697-1768)
Francesco Guardi(1712-1793)
Adam Elsheimer(1578-1610)
Pierre Paul Rubens(1577-1640)
Jacop Jordaens(1593-1678)
Antony Van Dyck(1599-1641)
Vermeer Van Delf(1632-1675)
Jan Van Goyen(1596-1656)
Jacop Van Ruisdael(1628-1682)
Diego Velazquez(1599-1660)
Claude Gellee Lorraine(1600-1682)
Antoine Watteau(1684-1721)
RÖNESANS
NEO KLASISIZM
Antonio Cannova(1757-1822)
Johan Gottfri Schadow(1764-1860)
Jacques Louis David(1748-1825)
Jean Pomuste Dominique Ingres(1780-1867)
ROMANTIZIM
Ludwig Adrian Richter(1803-1884)
Caspar David Friedrich(1774-1840)
Alfred Rethel(1816-1859)
Philipp Otto Runge(1877-1810)
Eugene Delacroix(1798-1863)
Francisco De Goya(1746-1828)
William Blake(1757-1827)
John Constable(1776-1837)
Joseph Mallord William Turner(1775-1851)
Dante Gabriel Rossetti(1828-1882)
EMPRESYONIZM (IZLENIMCILIK)
Edouard Manet(1832-1883)
Claude Monet(1840-1926)
Camille Pissaro(1830-1903)
Alfred Sisley(1839-1899)
Auguste Renoir(1841-1919)
Edgar Degas(1834-1917)
NEO-EMPRESYONİZM ( YENİ İZLENİMCİLİK )
Seurat
Signac
POST-EMPRESYONIZM
Paul Cezzanne(1839-1906)
Paul Gauguin(1848-1903)
Vincent Van Gogh(1853-1890)
DE STIJL (NEO PLASTIK HAREKET)
Piet Mondrian(1872-1944)
KONSTRUKTUVIZM (YAPICILIK)
YanıtlaSilVladimir Tatlin(1885-1953)
Alexander Rodchenko(1891-1977)
El Lissitzky(1890-1941)
Naum Gabo(1890-1977)
SUPREMATIZM (YUCELEYICILIK)
Kasimir Malevich(1878-1935)
ABSTRE EKSPRESYONIZM (SOYUT DISAVURUMCULUK)
Jean Dubuffet(1901-1985)
Francis Bacon(1909-1992)
Arshile Gorky(1905-1948)
Willem De Kooning(1904-)
Franz Kline(1910-1962)
Philip Guston(1913-1980)
KINETIC ART (DEVINIMSEL SANAT)
Naum Gabo(1890-1977)
Alexander Calder(1898-1976)
Josef Albers(1888-1976)
POP ART
Richard Hamilton(1922-)
Eduardo Paolozzi(1924-)
David Hockney(1937-)
OP ART
Josef Albers(1888-1976)
Victor Vaserley(1908-)
Yaacov Agam(1928-)
MINIMALIZM(BASITLESTIRICILIK)
Josef Albers(1888-1976)
Barnert Newman(1905-1970)
Don Judd(1928-)
KAVRAMSAL SANAT (CONCEPTUAL ART)
Joseph Kosuth(1945-)
Edward Kienholz(1927-)
KUBIZM
Pablo Picasso(1881-1973)
Georges Braque(1882-1963)
Juan De Gris(1887-1927)
METAFIZIK RESIM
Giorgio De Chirico(1888-1978)
PURIZM
Le Carbusier(1887-1965)
Amedee Ozenfant(1886-1966)
Giorgio Morandi(1890-1964)
ORFIZIM
Frank Kupka(1871-1957)
Robert Delaunay(1885-1941)
Francis Picabia(1879-1953)
FUTURIZM (GELECEKCILIK)
Giacomo Balla (1871-1958)
Umberto Boccioni(1882-1916)
Carlo Carra(1881-1966)
Luigi Russolo(1885-1947)
Gino Severini(1883-1965)
AVANGARD
DADAİZM
Yves Tanguy(1900-1955)
Max Ernest(1881-1976)
Rene Magrite(1898-1967)
Salvador Dali(1904-1989)
Joan Miro(1893-1983)
Paul Klee(1879-1940)
Frida Kahlo(1910-1954)
SÜRREALİZM ( GERÇEKÜSTÜCÜLÜK )
Pierre Naville
Benjamin Pretlin
Andre Breton
Salvador Dali
Rene Magritte
Paul Delvaux
SEMBOLIZM
Odilon Redon(1840-1916)
Pierre Puvis de Chavannes(1824-1898)
Gustave Moreau(1826-1898)
Giovanni segantini(1858-1899)
BAUHAUS ÖNCESİ
ART NOUVEAU (YENI SANAT)
Victor Horta(1861-1947)
Hector Guimard(1867-1942)
Antonio Gaudi Y Corret(1852-1926)
REALIZM / GERCEKCİLİK
Wislow Homer(1836-1910)
Max Liebermann(1847-1935)
Wilhelm Leibl(1844-1916)
NEO REALİZM / YENİ GERÇEKÇİLİK
Georges Schrimf
Georges Grosz
Otto Dix
Alexander Kanoldt
Bernard Buffet
FOVİZM
Henri Matisse(1869-1954)
NAİF RESİM
Henri Rousseau
John Kane
Philome Obin
Bauchant Wallis
Cihat Burak
İhsan Cemal Karaburçak
Oya Katoğlu
Hüseyin Yüce
Fahir Aksoy
Fatma Eye
Galip Onat
M. Ali Resimcioğlu
NABILER
Pierre Bonnard(1867-1947)
Eduard Vuillard(1868-1940)
EKSPRESYONİZM (DISAVURUMCULUK)
Vincent Van Gogh(1853-1890)
Fredinand Hodler(1853-1918)
Eduard Munch(1863-1944)
TÜRK RESSAMLARI
Hüseyin Giritli
Hilmi Kasımpaşalı
Salih Molla
Fahri Kaptan
Ahmed Bedri
Ahmet Şekur
BATILILAŞMA DÖNEMİ ( Asker Ressamlar )
Halil Paşa
Şeker Ahmet Paşa
Tevfik Paşa
Hasan Rıza
Hüseyin Zekai Paşa
GERÇEKÇİ DÖNEM
Şeker Ahmet Paşa
Hoca Ali Rıza bey
Hüseyin Zekai Paşa
Halil Paşa
Sami Yetik
Ruhi Arel
Avni Lifij
Namık İsmail
Şevket Dağ
İbrahim Çallı
Mihri Müşfik
Hikmet Onat
Feyhaman Duran
Nazmi Ziya Güran
Güzin Duran
Nazlı Ecevit
ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK RESMİ
Şeref Akdik
Cevat Dereli
Muhittin Sebati
Refik Ekipman
Mahmut Cuda
Zeki Kocamemi
Ali Çelebi
KÜBİST VE EKSPRESYONİST SANAT EĞİLİMLERİ
Zeki Kocamemi
Ali Çelebi
Muhittin Sebati
Refik Ekipman
Cemal Tollu
Hale Asaf
MÜSTAKİL RESSAM VE HEYKELTIRAŞLAR BİRLİĞİ (M.R.H.B.)
Zeki Kocamemi
Ali Çelebi
Muhittin Sebati
Refik Ekipman
Hale Asaf
Şeref Akdik
Elif Naci
Cevat Dereli
ONLAR GURUBU
Bedri Rahmi Eyüboğlu
Turan Erol
Orhan Peker
Fikret Otyam
Leyla Gamsız
YENİLER GURUBU
Nuri İyem
Ferruh Başağa
Agop Arad
Avni Arbaş
D GURUBU
Nurullah Berk
Abidin Dino
Zeki Faik İzer
Elif Naci
Turgut eline sağlık simdi daha iyi oldu :-)
YanıtlaSilArkadaslar sanat akımi nedir diye sorarsaniz şöyle özetlemek isterim size;
YanıtlaSilSanatta görüş , duyuş, anlayış bakımından yenilikler ortaya koyan farklılıkgösteren harekete"sanat akımı"denir.Bir başka deyişle belli nir tarihsel surecte ayni sanat anlayisina sahip sanatcilarin oluşturduğu topluluktur akım.
Hemen her sanat akımı ortaya çıktığı dönemden itibaren belli bir sure edebiyat ortaminda kendine yer edinmis ,bu akimin temsilcileri ortata koyduğu yapıtlarda toplumlarda yankı uyandirmislardir .
Sanat akımları,yepyeni bir düşünce ortaya atarak toplumlarin günlük yaşamında,ozelikle kültürel yasaminda önemli değişikliklermeydana getirmistir.
Sanat akimlarinin çoğu,varliklarini kendimden onceki akımın varligina borcludur.Çünkübircok sanat akimi,kendinden onceki sanat akimina tepki olarak ortaya çıkmıştır.
Akımlara gecmeden once Avrupa'da Ortaçağ'ı kapatipYeniçağ'ı açan Humanizm ve Rönesans uzerinde kisaca durmak gerekir.Çünkü Humanizmve Rönesans bilinmedikce sanat akimlarinin temel yapısını kavramak güçtür ."Arkadaşlar kisaltmaya calistim daha iyi anlarsınız diye düşündüm .
Eline. Sağlık. Tahsin çok. Güzel olmuş
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilTesekkur ederim Ramazan hocam
SilArkadaşlar,
YanıtlaSilBu hafta yapacaklarımız:
1.Her grubun lideri kendi grup ismini yazarak (yayın başlığı) kendi konusu oluşturacak ve grup üyeleri yorum olarak eklemeleri (resim, yazı, infografik de kullanılacak öğeleri) paylaşacak ve birbirine blog üzerinden destek olacak. Bu hafta sadece grupiçi tartışma yapılacak.
Unutmayın blog üzerinden yaptığınız her etkinlikten bir puan alacaksınız!! Bütün iletişiminizi blog üzerinden gerçekleştirin. Sorularınızı, katkılarınızı, önerilerinizi paylaşabilirsiniz.
2.Yapacağınız tasarımın konunuz çerçevesinde konsepti üzerinde düşünün. Haftaya derste tasarıma başlayacağız.
NOT: 4 Aralık Cuma günü 23.59’da son etkinliklerinizi bitirmiş olun.
Tasarım Unsurları
Çizgi, Şekil, Renk, doku, alan, boyut
Tasarım İlkeleri
Bütünlük, farklılık, vurgu, denge, simetri alan, zıtlık, ritim, oran/orantı
Üzeyir hocam bugun tasarım unsurlari ve tasarım ilkeleri üzerinde tartisalim bugun sondur en gec 23:59 bitirmemiz lzm
YanıtlaSiltahsın tasarımı hoca bıze derste gösterecek sonra devam edecez
YanıtlaSilTm o zaman sıkıntı yok Üzeyir hocam :-)
Silyazınız çok çok uzun olduğu için hepsini okuyamadım ama emeğinize sağlık arkadaşlar :)
YanıtlaSilTRT grubu adına teşekür ederiz gül
YanıtlaSilTeşekkür ederim tahsin hocam:)
YanıtlaSilCok tesekkurler turgut hocam :-))
SilYapacak bisey yok gül sanat kavramları hem genis hem derin bir konu üsten gececek bir konu degil iste :-)
YanıtlaSilTahsin hocama katılıyorum:)
YanıtlaSilSanat, uygarlığın imzasıdır değil mi? Tahsin hocam
YanıtlaSilTurgut hocam edebiyati döktürüyon yine oysa her sey sanat icindir:-)
YanıtlaSilTurgut " Sanatsız kalmış bir milletin hayat damarlarindan,biri kopmuş demektir".
YanıtlaSilBarok Sanat Akımı
YanıtlaSilBarok dönemi resim sanatı hem duvar hem de tuval üzerine yapılan resimleriyle Rönesans döneminden farklılık gösterir. Barok resimlerinde de tavan resimlerinde mimari çizimler boy gösterir. Rönesans dönemi resimlerindeki açıklık, düzlük, algılanabilirlik yerini duvar yüzeyinin görünmez şekilde işlenişine, derinlik etkisi uyandıracak şekilde çizilmesine bırakmıştır. Roma’daki San Ignazio Kilisesi tavanı böyle derinlik uyandıran bir çalışmaya örnek olarak verilebilir.
İsim: barok resim.jpg
Görüntüleme: 10269
Büyüklük: 48,9 KB (Kilobyte)
Barok dönemi ünlü ressamlarından olan Tintoretto Maniyerist bir sanatçıdır ve resimlerinde Maniyerizm’den etkilendiği açıkça görülür. Barok dönemi resimlerinde Maniyerizm’in katkısının olduğunu söylemek aslında yanlış olmaz.Tintoretto’nun resimlerinde diyogonal bir düzenleme söz konusudur.Böyle bu sayede günümüz İsa’nın ışıldayan o haleli başına doğru kayar ve gerilere gider. Öte yandan Barok devri resim sanatının babası olarak görülen Caravaggio bu dönemde önemli ve değerli eserler bırakmıştır. .Isa’nın Mezara Konuluşu (Vatikan) adlı yapıtında sağda ellerini acıyla kaldırmış azizeden başlayarak sola doğru kademeli olarak sıralanıp eğilen figürlerin hareketi, ısa’nın sarkan koluyla mezar taşına ulaşmaktadır. Hareket hem acıyı hem mezara konuluşu ifade etmekte, gerek ortadaki kırmızı şal gerek ustalıklı gölge-ışık kullanımı dramatik bir etki oluşturmaktadır. Caravaggio gerçekçi bir ressamdır. Çoğu birer işçi olan azizleri nasırlı ellerle ve çamurlu ayaklarla resimlemekten çekinmemiştir. Bu yüzden kiliseyle sık sık anlaşmazlığa düştüğü bilinir. Sanatçı Golyat’ın Başını Kesen Genç DavudGallerie Borghese, Roma) adlı resminde ise uyumlu hareketler, etkileyici yüz ifadeleri ve başarılı gölge-ışık kullanımıyla seyirciyi ürperten güçlü bir dramatik görünüm yaratmayı başarmıştır.
17.yüzyılın Barok dönemin İspanya’da boy gösteren bir diğer ünlü Barok ressamı da Valezquez’dir. Velázquez bir saray ressamıydı ve çağdaşları tarafından “büyücü” diye adlandırılan sanatçının tablolarına yakından bakınca kalın renk lekelerinden başka bir şey görülmüyordu. Ama tablodan üç adım uzaklaşıldığı zaman her şey anlaşılıyordu, figür bu teknikle sağlanan büyüleyici bir renk ve ışık titreşimiyle canlanıyor, sanki soluk almaya başlıyordu. Bu özelliği en iyi gösteren örneklerden biri de Kraliçe Mariana’ nın Portresi’dir (Louvre, Paris).
Barok Ressamları.
YanıtlaSilRembranth, Dr. Tulp'un Anatomi Dersi
17. yüzyılın başında Avrupa’da yepyeni bir sanat üslubunun doğduğuna tanık olunur. Bu yeni üslup, Rönesans üslubundan ayrı, hatta ona tümüyle karşıt bir sanat üslubudur. Sanat tarihçileri, yalnız resim, heykel ve mimarlığı değil, öteki sanat dallarını da kapsayan, temelde Rönesans’tan farklı, yeni bir dünya görüşüne dayanan bu üsluba “Barok Sanat” adını vermişlerdir. Barok sözcüğü, Portekizce “Barucca” sözünden gelir. Portekizce’de garip biçimli, eğri-büğrü incilere verilen bu küçültücü ad, aradan yüzyıl geçtiği halde Rönesans ilkelerine bağlılıkta direnen tutucu kişilerce konulmuştu. Batı sanatında her büyük akım, başlangıçta sert tepkilerle karışlaşmış, adlarını da çok kez böyle aşağılatıcı tanımlardan almıştır.(1)
16. yüzyılın ikinci yarısına ortaya çıkan Maniyerizm, 250 yıllık Rönesans sanatına karış uyanan bir tepkinin sonucuydu. Maniyerizm, Rönesans’ın insanı ön plana alan, sıkı bir geometriye dayanan akılcı tutumuna karış çıkış, katılaşmaya yüz tutmuş kalıpları yıkmak eylemiydi. Barok sanatın oluşumunda Maniyerist tepkinin katkıları da yadsınamaz. Rönesans gibi bir Yeniçağ sanatı olan Barok sanatın da temel amacı görüneni gerçekte olduğu gibi inandırıcı bir biçimde vermekti. Natüralizm denilen bu tutumda amaç aynıydı, ama Barok sanatçı bu amacına Rönesans sanatçısından çok ayrı yollardan varmayı başarmıştır.
Rönesans mimarlığı ile Barok mimarlık arasındaki farları daha iyi kavrayabilmek için bir karışlaştırma yapmak yerinde olur. rönesans döneminin ünlü yapılarından Ruccelai Sarayı (Floransa) ile Barok saray mimarisinin tanınmış örneklerinden biri olan Viyana’daki Schönbrun Sarayı, iki üslubun farklarını belirgin bir biçimde göz önüne seren örneklerdir. Üç katlı bir yapı olan Ruccelai Sarayı’nın cephesinde ilk bakışta kavranabilen bir yatay-dikey düzeni söz konusudur. Saçağın ve katları ayıran silmelerin yatay düzenlenişi ile pencerelerin arasında yer alan ve yerden çatıya kadar uzanan yalancı sütunların dikey oluşu, yapının cephesinde bir yatay-dikey karıştlığı meydana getirmiştir. Alt katta kare, üst katlarda dikdörtgen biçimli pencereler ve yuvarlak kemerli alınlıklar birbirinin tekrarıdır. Avusturyalı mimar Fischer von Erlach’ın 17. yüzyılın ikinci yarısında yaptığı Viyana’daki Schönbrun Sarayı’nın cephesi simetrik bir düzen göstermekle birlikte, yan kanatların kademeli olarak öne alınışı ile cepheye Rönesans saraylarında görülmeyen bir hareket ve derinlik kazandırılmıştır.
Aynı mimarın Salzburg’da yaptığı bir başka kilisede ise içbükey bir cephe tasarlanmış, iki yana kabarık yatay silmeli kuleler eklenmiştir. ıtalyan mimarı Borromini’nin iki yanı revaklarla çevrili bir avluya bakan San Ivo Kilisesi (Roma) de bu konuda bir başka ilginç örnektir. Cephenin ilk iki katı içbükey, üst katı ise yapının oval planına uygun olarak dışbükey tasarlanmıştır. Böylece Rönesans’ın dörtgen plan şemasının yerini oval mekan şeması almış olmaktadır. Yine Borromini’nin Roma’da Dört Çeşme Kavşağı’nda bulunan oval planlı San Carlo Kilisesi’nin iki katlı cephesi ise günün her saatinde değişik gölge-ışık oyunlarına olanak verecek biçimde hareketli bir düzene sahiptir. Mimar bununla yetinmeyerek, yapının sol köşesini dar bir cephe haline getirmiş, alt kısma bir çeşme, üste ise yine hareketli bir kule yerleştirmiştir. Bu asimetrik dış görünümden yapının oval iç mekanını anlamak olanaksızdır.
YanıtlaSilBarok yapıların ceplerinde tanık olunan çabuk kavranamayan hareketli düzenlemeler, yapıların iç mekanlarında da görülür. Bohemyalı mimar Neumann’ın Würzburg Piskoposluk Sarayı’nın tören merdivenleri bunun en karakteristik örneklerinden biridir. Dörtgen iç mekan iki yandan diyagonal olarak yükselen merdivenlerle tavan ise boılukta yüzen figürlerin oluşturduğu bir dekorla farkedilmez hale getirilmiştir.
Rönesans’ın tek kubbeli, merkezi planlı yapı tipi de Barok dönemde önemli bir değişime uğramıştır. Dört cepheli, haç planlı Rönesans formu, Venedik’in ünlü kilisesi Santa Maria della Salute’de çok cepheli bir görünüm kazanmış, Barok mimar Longhena bu cephelerin her birini bir başka biçimde düzenlerken, kubbeye geçişteki spiral volütlerle Rönesans’ın sert çizgilerini kırmayı amaçlamıştır.
Barok çağın en ünlü heykelcisi Bernini’dir. Roma meydanlarını süsleyen çeşmelerinde hareketli figür gruplarını etkili biçimde düzenlemekte üstüne yoktur. Ama yalnız çeşme yapımında değil, kiliselerin mihrap kompozisyonlarında olduğu gibi, tek ve ikili heykel yapımında da başarılı bir ustaydı. Sanatçı Roma’daki Santa Maria della Vittoria Kilisesi’nin mihrap nişinde yer alan ünlü kompozisyonunda Azize Theresa’nın dinsel duygular içinde kendinden geçişi konusunu işlemiştir. Azize ve melek figürleri bulutlar üzerinde durmaktadırlar. Melek elindeki oku azizenin göğsüne saplamak üzereyken yukarıdan üzerlerine tanrısal ışık demeti bir altın yağmuru gibi dökülmektedir. Burada tanrısal bir aşkın, azizenin Tanrı ile bütünleştiği mutlu anın o zamana kadar görülmedik canlı ve etkileyici bir sahne halinde verilişine tanık olunur. Zengin giysi kıvrımları göz alıcı bir dekor oluşturur ama bu ayrıntılar, figürlerin yüzlerindeki çarpıcı ifadenin ön plana geçmesine engel değildir.
YanıtlaSilBerrini 1616 tarihli Daphne ve Apollon Heykeli’nde (Galleria Borghese, Roma) ise Yunan mitolojisindeki ilginç bir konuyu ele almıştır. Bu yapıtta Daphne ile Apollon arasındaki serüvenin en dramatik anı verilmiştir. Efsaneye göre Daphne dayanılmaz güzellikte bir bakireydi. Kendisini Tanrıça Gaia’ya adadığı için erkeklerden kaçan kızla karışlaşan Apollon, ona bir anda vurulmuş ve peşine düşmüştür. Ama kızı yakaladığı sırada Daphne bir ağaça dönüşmüştür. Bu, bilinen defne ağacıdır. Çaresiz kalan Apollon defne ağacından dallar koparıp bir çelenk yapmış ve onu başından hiç çıkarmamıştır. Bu grup kompozisyonu Barok heykel sanatının en başarılı ürünlerinden biridir. Figürler arası bağlantılar, hareketlerdeki incelik ve uyum, heyecanlara eşlik eden soldan sağa yükseliş, heykelin başarısın sağlayan özelliklerdir. Bernini kırılgan taşı, süt beyaz mermeri inanılmaz bir beceriyle dantel gibi işlemiştir. Ama bu sadece el hünerine dayanan cansız bir tasvir değildir, mermer figürler sanki soluk alıp vermekte, olayın en heyecanlı anını seyirciye paylaşarak yaşamaktadırlar. Bu yapıtta Barok heykelin bir başka özelliği görülür: Artık heykel tek noktadan bakılarak değil, çevresinde dönüp dolaşılarak kavranan bir çok yönlülük de kazanmıştır.
Bernini grup kompozisyonlarında olduğu kadar büst yapımında da ustaydı. 1651 yılında yaptığı I. Francesco’nun Portre Büstü’nde bu soylu kişiyi zengin dökümlü giysisi ve lüleli peruğuyla görkemli bir biçimde betimlemiştir. Öte yandan Francesco’nun yüzünün onun kişiliğini yansıtan bir gerçekçilikle işlendiği görülür. Bu yapıtta ince işçilik ile ifade gücünün tam bir uyumu söz konusudur. Bernini’nin büyüklüğü de buradadır.
Barok heykel sanatına bir başka örnek de Alman heykelci Andreas Schlüter’in atlı anıtıdır. Bu yapıt, Berlin Krallık Sarayı’nın önüne konulmak için yapılan, ama ıimdi Charlottenburg Sarayı’nda bulunan Büyük Elektör Anıtı’dır. Anıt, Rönesans sanatçıları Donatello ve Verrocchio’nun atlı heykelleri ile karışlaştırılırsa bazı önemli ayrılıklar gösterir. Hepsi de görkemli yapıtlardır ama Rönesans’ın statik anıtsallığı burada dinamik bir görünüme dönüşmüştür. Atın yeleleri ve elektörün bol giysileri rüzgarla uçuşmakta, daha canlı bir görünüm yaratmaktadır. Anıtın kaidesine de Rönesans’ın sade anlatımından farklı olarak hareketli figür grupları yerleştirilmiş, dinamik etki bir kat daha güçlendirilmiştir.(2)
Barok resim sanatı da gerek duvar gerek tuval resminde Rönesans üslubundan önemli farklarla ayrılır. Yüksek Rönesans döneminde Michelangelo’nun Sistine şapeli tavanına yaptığı zengin kompozisyonda tavanın düz tonozu, gerçek mimari organlar etkisi uyandıran bölmelere ayrılmış ve bunların içine sayısız figürler yerleştirilmişti. Bunlar devingen figürler olmasına karışn, tavan yüzeyi açıkça algılanabiliyordu. Barok üsluptaki tavan resimlerinde de mimari çizimler söz konusudur. Ancak bunlar derinlik etkisi uyandıracak biçimde eğrilip bükülerek kaçış noktasına doğru yükselmekte, ortadaki hareketli figürler ise sanki gök boıluğunda uçuşmaktadır. Seyirci artık tavan yüzeyini farketmemekte, kapalı bir mekan içinde bulunduğunu unutmaktadır. Barok resmin duvar yüzeyini görünmez kılan, onları gökyüzünün sonsuzluğuna açan bu dönüştürümüne örnek olarak Roma’daki San Ignazio Kilisesi’nin orta mekanının tavanı gösterilebilir. Mimari çizimlerdeki kuvvetli perspektifle oluşan orta bölüm, kenarlarda uçuşan figürlerle birlikte bakışımızı derinliklere çekip götürmektedir.
YanıtlaSilBarok resmin doğuşunda Maniyerizm’in katkısını açıklayan bir örnek de Maniyerist sanatçı Tintoretto’nun Venedik’teki Son Akşam Yemeği (San Giorgio Maggiore) adlı resmidir. Leonardo da Vinci’nin Milano’daki aynı konulu yapıtından farklı özellikler taşır. Vinci’nin yapıtında yemek masası duvar düzlemine paralel olarak konulmuş, figürler ortada ısa, iki yanında eşit sayıda azizle sıkı bir simetri içine alınmıştı. Tintoretto’nun resminde ise diyagonal bir düzenleme söz konusudur. Gözümüz bu diyagonali izleyerek gerilere, ısa’nın ışıldayan haleli başına doğru kaymaktadır. Güçlü gölge-ışık karıştlığı içinde figürlerin konturları eriyip hareket bağıntılarıyla sağlanan dinamik bir bütünlük oluşmakta, güçlü bir dramatik etki seyirciyi bir anda kavramaktadır. Bütün bu özellikler Barok resmin de başlıca özellikleridir.
Sanat tarihçileri 16. yüzyılın sonunda ün kazanan Caravaggio’yu Barok resmin babası sayarlar. Caravaggio kısa yaşamına sığdırdığı birbirinden başarılı yapıtlarla bu tanımı hak etmiştir. ısa’nın Mezara Konuluşu (Vatikan) adlı yapıtında sağda ellerini acıyla kaldırmış azizeden başlayarak sola doğru kademeli olarak sıralanıp eğilen figürlerin hareketi, ısa’nın sarkan koluyla mezar taşına ulaşmaktadır. Hareket hem acıyı hem mezara konuluşu ifade etmekte, gerek ortadaki kırmızı şal gerek ustalıklı gölge-ışık kullanımı dramatik bir etki oluşturmaktadır. Caravaggio gerçekçi bir ressamdır. Çoğu birer işçi olan azizleri nasırlı ellerle ve çamurlu ayaklarla resimlemekten çekinmemiştir. Bu yüzden kiliseyle sık sık anlaşmazlığa düştüğü bilinir. Sanatçı Golyat’ın Başını Kesen Genç Davud (Gallerie Borghese, Roma) adlı resminde ise uyumlu hareketler, etkileyici yüz ifadeleri ve başarılı gölge-ışık kullanımıyla seyirciyi ürperten güçlü bir dramatik görünüm yaratmayı başarmıştır.
Caravaggio’nun etkisi kısa zamanda tüm Avrupa’ya yayılmıştı. ıtalya’da eğitim gören pek çok sanatçı onun yolunu seçmiştir. Bunlara “Caravaggistler” denir. Avrupalı sanatçılar, ustanın az sayıda yapıtını göremese de dört bir yana yayılan Caravaggistler onun üslubunu tanıtıyorlardı. Fransız sanatçısı Georges dela Tour da bunlardan biridir. Aziz Sebastion’a Yas Tutan Azize Irene (Staatliches Museum, Berlin) adlı yapıtında Caravaggio’nun etkileri kolayca görülür. Tüm sahne azizenin tuttuğu çırayla aydınlatılmış bu yolla güçlü bir gölge-ışık karıştlığı yaratılmıştır. Figürlerin sağdan sola doğru kademeli olarak alçalışı da Caravaggio’nun ısa’nın Mezara Konuluşu adlı resmini anımsatmaktadır. Ne var ki, her güçlü sanatçı gibi Georges de la Tour da bu etkileri kendi ulusal ve kişisel sanat dünyası içinde eritip özümsemeyi bilmiş ve çok özgün yapıtlar ortaya koymuştur. De la Tour bir taşra sanatçısıydı, oyya yurttaşı Poussin ıtalya’da eğitim görmüş, Paris’te yaşamıştır. Sanatçı Aziz Erasmus’un şehit Edilişi (Vatikan Pinakothek) adlı yapıtında daha kalabalık bir kompozisyon içinde Caravaggio’nun bir başka özelliğinden, dramatik anlatım gücünden yararlanmıştır. Olayın en trajik anını işlemiş, ama bunu yüzde yüz kendine özgü bir üslupla yapmıştır.(3)
YanıtlaSil17. yüzyıl ıspanyol Baroğu’nun en ünlü ustası ise bir saray ressamı olan Velazquez’dir. Çağdaşları tarafından “büyücü” diye adlandırılan sanatçının tablolarına yakından bakınca kalın renk lekelerinden başka bir şey görülmüyordu. Ama tablodan üç adım uzaklaşıldığında her şey belirginlik kazanıyor, figür bu teknikle sağlanan büyüleyici bir renk ve ışık titreşimiyle canlanıyor, sanki soluk almaya başlıyordu. Bu özelliği en iyi gösteren örneklerden biri de Kralişe Mariana’nın Portresi’dir (Louvre, Paris).
Rubens de Barok çağın uluslararası üne sahip ressamlarının başında gelir. Yaşamı boyunca oradan oraya çağrılmış, ıspanya sarayından Anvers sarayına, oradan Fransa sarayına koımuş durmuştur. Binlerce yapıt vermiş verimli bir sanatçı olan Rubens, atölyesinde zamanın ünlü ustalarını çalıştırırdı. Taslakları kendi hazırlayıp gerisini onlara bırakır, sonunda bir kaç düzeltme yapıp imzasını atmaktan çekinmezdi. Anvers Katedrali için hazırladığı ısa’nın Çarmıhtan ındirilişi en tanınmış yapıtlarından biridir. ısa’nın aşağı doğru kayan vücudu onun anatomi bilgisini açıkça gösterir. Kalabalık kompozisyon, ışığın ustalıklı kullanımı ve başarılı hareket bağlantılarıyla organik bir bütünlüğe ulaşmakta, amaçlanan dramatik etki sağlanmaktadır. ıbrahim Peygamber’in Oğlunu Kurban Edişi adlı yapıtında ise figürlerin aşağıdan görünüşü seyircide şaşırtıcı bir etki uyandırır. Figürler sanki yanlardan ortaya doğru hızla dönen bir burgaç hareketinin içinde dönüp savrulmaktadır. Yine Rubens’in bir başka görkemli yapıtı ise Lanetlilerin Cehenneme Düşüşü’dür (Alte Pinakothek, Munich). Büyük kompozisyonların ressamı olan Rubens, ustalığını ve hayal gücünün zenginliğini en çok bu tip kompozisyonlarında dile getiriyordu. Bu yapıtında alevlerin kızıllaştırdığı ürpertici bir ortamda sayısız figürün salkım salkım cehennem kuyusuna yuvarlanışına tanık olunur. Değişik durumdaki her bir figür, ustanın insan anatomisini resmetmekteki başarısının bir başka belgesi gibidir.
YanıtlaSilRembrandt renkten çok bir ışık ressamıdır. Birkaç rengin, kırmızı, sarı ve kahverenginin değişik tonlarıyla yetinmiştir. Kutsal Kitap’ta yer alan parasını har vurup harman savuran Müsrif Oğulun Baba Ocağına Dönüşü’nü (Hermitage, Leningrad) gösteren resminde, ailenin şefkatlı havası daha çok ışığın ve hareketin ifadeci kullanımıyla sağlanmıştır. Rembrandt’ın bir başka özelliği de dramatik olayları Caravaggio gibi en ıiddetli anında ele alıp ani bir etki sağlamaktan kaçınmasıdır. Peygamber Musa’nın Tanrı’dan aldığı on emri taşıyan tabletleri yere çalmak için kaldırışını gösteren resmi (Gemaldegalerie, Berlin) bu özelliği açıkça vurgular. ınançla dönen Musa’nın kavmini altın buzağıya tapınırken buluşu, onu büyük bir öfkeye ve umutsuzluğa düşürmüştü. Sanatçı burada öfkenin ıiddetinden çok umutsuzluğun içe işleyen acısını vermek istemiş, kalıcı etkiyi yeğlemiştir.
YanıtlaSilRembrandt aynı zamanda, belki de öncelikle erişilmez bir portre ressamıydı. Ünlü yapıtı Miğferli Adam’da* (Dahlem Gallery, Berlin) model olarak kardeşini resmetmişti. Ama bu sıradan bir asker portresinden öte, türlü deneyimlerle iç dünyasını zenginleştirmiş bir kişinin düşünceli anlatımı düzeyine ulaşmış bir portredir. Çelik yakalık ve miğferdeki altın yaldızın ışıltıları bu iç anlatıma daha bir güç katmaktadır. Rembrandt gençliğinden beri sık sık kendi portresini de yapmıştır. Bunların sayısı elli kadardır. Kendisini neden bu kadar çok betimlediği ve neyi amaçladığı sorularının yanıtı yanılmıyorsak ıudur: kendini arıyordu Rembrandt. Yıl yıl, dönem dönem kendi iç dünyasını tanımaya, iç yaşamının bir çeşit günlüğünü tutmaya çalışıyordu anlaşılan..
arkadaşlar resim ekleyemedim
YanıtlaSilKemal eline sağlık fotoğraf ekleyemiyorsun sadece resmin url'sini kopyalayabiliyorsun
YanıtlaSilsaol tahsın bılgılerın ıcın
YanıtlaSilsenın konu nerde
YanıtlaSilhepsini üzeyire yüklemeyın la
YanıtlaSilKemal merak etme cabaliyorum burda
YanıtlaSilSanat Akımları, Çağdaş Sanat Akımları, Sanat Akımları ve Ressamları, Sanat Akımlarının Öncüleri
YanıtlaSilNATÜRALİZM: Güzel sanatlarda ışık-gölge, oranlar, renk değerleri ve karakteri, optik görünüş içinde yansıttırma anlayışıdır. Bu anlayışta ki bir eser ,doğayı detaylarıyla içine alır. Natüralizm’de doğaya mümkün olduğunca sadık kalınır. Natüralizmi realizm ile karıştırmamak lazım. Realizm yani gerçekçi anlayış ise bir şeyin gerçek karakterini göstermek için onun gerçek unsurları örten detaylardan ayırtarak ortaya çıkarma işidir. İdealizm ise natüralizm ve realizmin aksine insanın bir ideale göre anlatım görüşüdür. Natüralizm barok ile gelişir. 19yy peyzaj resmi natüralizmi çok kullanmıştır.
ROMANTİZM: ( 1810- 1850 ):Sanatta bir akım olup, bir üslup aşaması değildir. Romantizm yalnız efsanevi, antik ve dinsel ortaçağ konularının değerlendirildiği bir anlayış olup, özellikle resimde değişik tenkin değerler göstermektedir. Konuları daha çok duygusal yönden ele aldılar. Edebiyat, müzik ve şiirde de etkili olmuştur. Genellikle manzara ve toplum yaşantısını ele alan bu gurubunressamları, doğa ve insan sevgisini belirtmeğe çalışmışlardır. Romantik bir heykel sanatı olmamıştır.Bu akımın öncü sanatçıları; Delacroix, Corot, Goya ‘dır.
REALİZM( Gerçekçilik): 1839 yılında ortaya çıkan Realizm, konu ve üslup bakımından yaşamı ve doğayı olduğu gibi yansıtma, biçimleme anlayışıdır. Toplumun yaşamını gerçek boyutlarıyla ortaya sermektir.Realizm anlayışı içinde, doğadaki oranlar, plastik değerler, renk ve ışık değerleri aynen yansıtılmaya çalışılır. Öncü sanatçıları; Millet, Courbet ve Daumier ‘dir.
EMPRESYONİZM( Izlenimcilik) : Avrupa resminde ilk olarak geleneksel resimden ayrılmayı başaran ve Rönesans’tan beri izlenilen atölye resminin siyah-beyaz, ışık-gölge ve bilimsel perspektif kurallarının çözülmesine başlangıç olan sanat eğitimi. Bu akım 1877’ de Paris’te doğmuştur. Empresyonizm, doğadan alınan izlenimleri güneşin yedi rengi ile boyama anlayışına dayanır. Çizgi ve resim inşası ortadan kalkmış ve renklerle izlenimler, karalama fırça notları olarak tuvale aktarılmaya başlanmıştır. Böylece resimde satıhlaşma doğmuş ve çizgi perspektifi de tarihe karışmıştı. Bu akım bundan sonraki bir çok akım için hareket kaynağı olmuştur. Bu akımın bazı özellikleri daha önceki çağlarda Velezquez, Goya, Turner, Delacroix ‘de görülmekteydi. Ancak bu ressamlar doğadan aldıkları izlenimleri güneş renklerini kullanmadan resmetmişlerdi. Bu akımın kurucuları atölye çalışmalarından çok açık havada çalışmaya önem vermişlerdir. Çünkü aradıkları canlı ve temiz renkleri açık havada bulmuşlar, koyu ve karanlık renklere resimlerinde yer vermemişlerdir. Renk karışımları ile eşyanın hacim etkisi sağlamaya çalışılmıştır. Bu akımın öncü sanatçıları; Manet, Monet, Sisley, Renoir, Degas, Pisarro ve Cezanne’dir.
YanıtlaSilFÜTÜRİZM(Dinamizm-hareket): 1909’da İtalya’da önce şiir de sonra resimde ortaya çıkan görüş. Geçmiş ve geleneksel görüşleri reddeden bir akımdır. Fütürizm de yapılmak istenen şey; evrendeki hareketin bir anını resmetmek değil, hareketin kendini duyurmaktır. Bu akıma göre her şey hareket halindedir ve değişmektedir. Hareket halindeki varlıkların gözde bıraktıkları etki algılanıncaya kadar hareket yeniden değişir. Bu nedenle koşan bir at dört değil yirmi dört ayaklıdır ve ayaklarının hareketi de üçgen biçimindedir. Fütürizm, aynı anda çeşitli yaşantıları değerlendirmek için saydam kübist eşya analizini kabul etmiştir, hareket çıkış noktası olmuştur. Sanatçıları Boccioni, Balla, Severeni’dir.
POST EMPERSYONİZM( Art izlenimcilik): Empresyonizm akımının etkisinde kalan fakat onun sınırlı kurallarına bağlanmayan sanatçıların yoludur. Empresyonizmin ışık renkleri ile atmosfer oyunlarına önem vermeyerek, eşyayı sağlam bir inşa içinde göstermek isteyen ve güneş renkleri ile yetinmeyerek bütün renkleri paletlerine alan ve doğayı yeniden biçimleyen ressamlardır. Sanatçının kendi mizacını da resmin konusu içine alan bir akımdır. Öncü sanatçıları; Cezanne, Van Gogh, Gauguin, Lautrec ve Munch’tur.
YanıtlaSilFOVİZM(Yırtıcılık): Bu akımın öncüleri; Matisse, Dufy, Vilaminck, Derain’dir. Resimlerinde renkler bir birlerine hemen hemen hiç karışmamış, biçimlerde de derinlik yoktur. Bir tabloya bakarken onun neyi göstermek istediğini unutmak gerek diye düşünüyorlardı.
EKSPERSYONİZM(Anlatımcılık): Ekspersyonizm bir hayat anlayışı, bir dünya görüşüdür. Fakat bu görüşte önemli olan ruh durumudur. Doğa ikinci planda kalır.Bu akımın sanatçıları kendilerini boğan,ezen ızdırapları sanatlarına sokmuşlar, haksızlıklara karşı olan isyanlarını renk ve biçim görüşüyle anlatmaya çalışmışlardır. Yapıtlarında kadın vücutlarını çekinmeden çirkinleştiriyorlar, insan yüzlerini korkunç ve iğrenç görünümde çiziyorlardı.Çizgileri kaprisli, renkler ise fovistlerin ki kadar cesaretliydi. Sanatçıları; Van Gogh, Munch, Kırchner, Nolde, Rouault, Modigliani.
KÜBİZM : Picasso ve Braque’nın çalışmalarının etkisinde adlandırılan bir sanattır. Kübizm, doğa görünüşlerini geometrik bir parçalamaya tabi tutup, tablo yüzeyini doğa unsurlarından kurtararak yeniden inşa etme amacını güder. Figürün tümünü basitleştiren geometrik inşa, sentetik kübizm, bir figürün her taraftan görünüşünü dikkate alarak yapılan parçalamaya ise analitik kübizm denir. Bu hareketin çıkış noktası Cezanne’nin her cismi bir koni, silindir, prizma gibi üç boyutu olan geometrik oylum üzerine oturtmak amacından doğmuştur. Bu akımın sanatçıları, empresyonizmdeki renk oyunları yerine varlıkların geometrik biçimlerini ön plana alıyorlardı. Öncü sanatçıları; Brague, Griss, Leger ve kurucusu olan Picasso ‘dur.
ORFİZM: Kübizmin bir kolu olan, renge ve renk uyumuna önem veren sanat anlayışıdır. Delaunay’ın resimlerinde , Picasso ve Brague kübizminin aşıldığı, şiirli ve müzikli bir anlatıma varıldığı açıklanmıştır. Bu sanatçı ve akımın özelliği; İzlenimcilerin saf renklerine bağlı olup, Seurat’ın yaratıcılığını da beğenirdi. O, saf anlatımın, simültane kontrastlar üzerine kurulması gerektiğine ve bunun, renklerin dinamizmini ve varlığını anlatmak için biricik olanak olduğuna inanıyordu.
DADAİZM: Birinci dünya savaşı sonucu olarak Fransızca da ki “tahta at” kelimesinden alınmış bir sanat akımıdır “1916” . Bu akımın amacı sanat değildi. O, Avrupa uygarlığının beylik değerlerini ve savaşa karşı alınmış bir cephe ve protesto idi. Dadacılar, kağıt, tahta v.b malzemeleri yapıştırarak kolaj türü çalışılmalar yapıyorlardı. Bu akımın en ilginç yanı; sanata karşı bir sanat akımı olmasıdır. Dadaistlerin tek amacı saldırmak, kızdırmak, olmayacak şeyler yapıp insanlık adına yapılan soytarılıkları parça parça etmekti. Bu hareket daha sonraki sürrealist akıma zemin olmuştur. Sanatçıları; Duchamp, Picabia, Arsenberg’ dir.
YanıtlaSilSEMBOLİZM (Simgecilik) : Fransa ‘da 1880 yıllarında önce edebiyatta, sonra resim de ortaya çıkmıştır. Realizme ve Empresyonizme karşı çıkan ve düşünceyi sembollerle ifade etmeyi deneyen bir sanat görüşüdür. Dini ve mistik öğelere ağırlıklı olarak yer verildi. Öncü sanatçıları ; Gustave Moreau, Chavannes, Redon ve Belçikalı Ensor’ dur.
SOYUT SANAT ( abstrakte,mücerret): Doğa görüntülerine bağlı olmayan bu sanat akımı, 20. yy’ın resim ve heykel anlayışında yeni bir dünya görüşüdür. Soyut sanat, eşya, doğa ve canlıların görünüşlerinden faydalanmayı reddedip, resimde renk, çizgi ve düzlemleri düzenleyerek bunlarla heyecan verici kompozisyonlara ulaşmayı amaçlar. Soyut sanatı ilk ortaya atan 1910 yılında ilk eserini veren Kandinsky olmuştur. Soyut sanat ile nonfigüratif sanatı birbirinden ayrı tutmak sorun olmuştur. Bu sanatın başlangıcı doğadandır, sonu ise doğadan tamamen uzaklaşmıştır. Oysa nonfigüratifte, başlangıçtan itibaren, doğaya bağlı olmadan bir çalışma söz konusudur. Öncü sanatçıları; Kandinsky ve Mondrian’ dır.
POP-ART : Popüler sanatın kısaltılmış adıdır. Pop-art ismi 1954’te İngiliz sanat eleştirmeni Lawrence Alloway tarafından kullanıldı. 1960’lardan bu yana İngiltere ve Amerika’da ayrı ayrı doğup gelişmiş bir sanat akımıdır. Özellikle Amerika’da günümüzün en yaygın anlayışıdır. Pop-art, Dadacıların kolajlarından tutunda kendinden önceki öncü akımları adeta yeniden fakat daha kuvvetle canlandırmakta ve sürdürmektedir. Bu akım sanatçıları, endüstri ürünü artıklarından gazete parçalarına, insan ile diğer canlı ve eşyalardan alınmış mulajlardan, hazır doğa nesnelerine kadar ne bulunursa kullanılmış ve bir sanat yapıtı olarak sunmuşlardır. Pop-art gerçek ile görüntünün farkını çarpıcı bir biçimde ortaya koyar ve makineleşmiş hazırcı insanı eleştirir. Pop-art teknikleri içinde şablonlar, boya tabancası, baskı resimler, ipek baskının tuval resminde kullanılması vardır. Amerikalı Pop-art sanatçıları; Lichtenstein, Warhol gibi ...İngiliz Pop-art’çılar; Paolozzi, Hamilton, Peter Blake, Allan Jhones, vb.
YanıtlaSilOP-ART: Lekecilik ve hareket resmine karşı 1960’tan itibaren optik sanat anlamına gelen Op-art gelişti. Bu anlayışta, sanat yapıtını kurallarla bilimsel olarak düzenleme önem kazandı.Rastlantıya dayanan içgüdüsel otomatik yazı resmi( içgüdüsel-nonfigüratif), bu anlayışın tam karşıtı olmaktadır. Op-art resimde üçüncü boyut etkisini verme eğiliminin soyut sanatta ortaya çıkan şeklidir. Bunun için geometrik biçimler ritmik biçimde düzenlenmiş ve bu biçimler üzerinde renkle modle yapılmıştır. Op-art, yeni konstrüktivist, geometrik biçimleme yöntemleriyle akrabadır ve onların olanaklarından geniş olarak yararlanmıştır. Josef Albers ile Vasarely’nin temsil ettiği Op-art, optik aldatmalara dayanan çalışmalara sahiptir. Ve resim sanatına, aldatıcı bilimsel perspektif resmine itibar etmeyen yeni bir konstrüktivizm ve doğasal olmayan yeni bir optik görüntü getirmiştir.
SÜPREMATİZM: Soyut geometriciliği benimseyen bir resim anlayışıdır. Bu terimi Maleviç kendi geometrik soyutlaması için kullanmıştır. Maleviç 1913’te sanatı objeye bağlı görüşten kurtarmaya çalışmıştır,bunu da kübizmin ışığında yapmıştır. Maleviç soyut resimde bulunan bütün ekspresyonist ve hikayeci öğelerin ortadan kaldırılmasını ve mutlak saf biçimlerin, basit uyumların kurulmasında kullanılmasını önermektedir. Süprematistler açı, çember, dikdörtgen ve haç biçimlerini kullanmışlardır.
SÜRREALİZM ( Gerçeküstücülük) : Sürrealist ressamlar, doğanın mantıki görünüşünü değil, insanın bilinçaltında ve rüyalarındaki dünyasını göstermek istemiştir. 1924 te Andre Breton tarafından ortaya atılmıştır. Edebiyat ve resim alanında eser vermiştir. Öncü sanatçıları; Chirico, Salvador Dali, Chagall, Klee, Miro dur.